Elveda Sevgilim !
Sana bu satırları uzun süren bir ilişkinin ardından, son zamanlarda hissetmeye başladığım aldatılma duyguları içinde yazıyorum. Oysa seninle karşılaştığımda, yani ilk tanıştığımızda hiç de böyle şeyler hissetmiyordum. Aksine çok mutluydum. Yine aldatılmış ve bunaltılmış bir kriz dönemi sonuydu. Niyetim net olsa da, aklım karışık ve dö...nemin getirdiği buhranlı hava nedeniyle canım da bir o kadar sıkkındı. Bir arayış içindeydim ama aradığımın ne olduğunu da biliyor gibiydim. Senin gibi sözüne güvenebileceğim, her türlü zorlukta yanımda duracağına emin olabileceğim birine ihtiyacım vardı. Sen de iyi bir aileden geliyordun. İçinde bulunduğum durum ve sana karşı hissettiğim güven beni bu birlikteliğe sürükledi. Buna sen de talip olmuştun.
Sen de meydan meydan dolaşıp benimle birlikte olmak istediğini adeta haykırmıştın. Beni nasıl mutlu edeceğini, benim için neler yapacağını, benimle birlikte yürüyeceğini, benden ayrılmayacağını, beni bırakmayacağını ve beni aldatmayacağını vaat etmiştin meydanlarda. Hatta gönderdiğin aracılarla eğer seni kabul etmezsem sahipsiz kalabileceğimi, başkalarının gelip bana kötülükler yapabileceği haberlerini göndermiştin. Bundan çekinmedim değil. Sahipsiz kalmaktan korktum açıkçası ve başkalarının zarar vermeye gelmesinden de. Vaatlerini, gönderdiğin haberleri ve iyi bir aileden geldiğini düşününce artık kararımı verdim ve seni kabul ettim.
Nerdeyse beş yıllık bir birlikteliğimiz oldu. İlk başlarda mutlu ve umutluydum. Daha önce geçirdiğim travmaları senin sayende üzerimden atabileceğime ve yine senin sayende hayatımda yepyeni sayfalar açabileceğime inanıyordum. Sana ve vaatlerine o kadar güvenmiştim ki, sanki bana yepyeni bir dünya vaat ediyordun. Açıkçası beni büyüledin.
Ancak zaman ilerledikçe bir şeylerin ters gittiğini fark etmeye başladım. Seninle yaşadıklarımın öncekilerden pek de farkı yoktu. Vaatlerini unutmuş gibiydin, dahası beni unutmuş gibiydin. Verdiğin sözleri sorduğumda hep ertelemeye ya da duymazdan gelmeye başladın. Benim isteklerimi hep göz ardı ediyordun. Bana hep biraz daha bekle diyordun. Biraz daha bekle, her şey düzelecek. Benden fazla başkalarıyla ilgilenir olmuştun. Başkalarıyla konuşuyor, başkalarının dertlerini dinliyor ve hep onlara yardımcı oluyordun. Onlar ailemizden bile değillerdi ama sen hep onlarlaydın. Oysa senin yanında ben vardım, kardeşlerimiz vardı ve akrabalarımız vardı ve komşularımız. Biz vardık ama sen hep yabancıları tercih eder olmuştun. Sendeki bu değişikliğe bir anlam veremiyordum. Nasıl oldu da bu hale geldin, halen anlamış değilim.
Ben seninle birlikte helal lokma yiyeceğimizi, evimize asla haram girmeyeceğini düşünüyordum. Ama bu olmadı. Sen isteyerek ve bilerek evimize haram soktun. Faizli krediyle ev aldın, araba aldın. Dahası soframıza domuz eti bile sokmaya kalkıştın. Güzel bir evimiz ve arabamız olmasını ben de isterdim. Ama isterdim ki bunu kendi alın terimizle kazandığımız helal paramızla alalım. Ama bu senin işine gelmedi.
Sahi sen benim domuz eti yemediğimi ve asla yemeyeceğimi nasıl bilmiyordun? Bilmiyor olamazsın. Sen benim inançlı olduğumu da biliyordun. İnancım yüzünden birtakım sıkıntılar yaşadığımı da. Sen bana bu sıkıntıları aşmamda yardımcı olacağına söz vermiştin. Unuttuğun bütün sözler gibi hani. Bunu da unuttun.
Aslında bende çok ayrı bir yerin vardı biliyor musun? Dedim ya, diğerlerinden çok farklı olacağını düşünmüştüm. Dürüst ve çalışkan biri diyordum, bizi ele muhtaç etmez. Çalışır kazanır, evimizi geçindirir diyordum. Ya sen ne yaptın? Hep borçlandın ve borçlarını ödemek için de evde ne varsa sattın. Şimdi benden bir beş yıl daha istiyorsun. Sana kızdığımı anlamışsın ve yine meydan meydan dolaşıp vaatler veriyorsun bana. Yine aynı oyunu oynuyor, yine seni kabul etmezsem kötü adamların bana kötülük yapacağını duyuruyorsun. Ama yazıktır ki ben senden daha fazla kötülük gördüm. Bana önce umutlar verdin, sonra kandırdın. Umutlarımı yıktın yani. Oysa ben sana elimden gelen tüm desteği vermiştim.
Benim için çalışman gerekiyordu, başkaları için değil. Yabancılar için değil. Kendi evin için çalışman gerekiyordu. Hâlbuki sen evde ne varsa, hepsini yok pahasına yabancılara sattın. Sana neden tekrar güveneyim? Beni tekrar kandırman için neden bir beş yılımı daha sana vereyim. Senin ne olduğunu anlamadım mı sanıyorsun. Sendeki ikiyüzlülüğü daha göremedim mi sanıyorsun. Sen beni bu kadar cahil mi sanıyorsun. Aslında sana gelmeden önce babam beni uyarmıştı. Gitme demişti. Gitme çünkü diğerlerinden hiç farkı yok. Seni kullanacak demişti. Evine sadık değil demişti.
Bir ara günlerce o ülkeden o ülkeye gittiğinde nerdeyse eve hiç gelmeyeceğini düşünmüştüm. Acaba yanlış birini mi bekliyorum demiştim kendi kendime. Benim değil başka birinin eşi mi bu? Sahi ne işin vardı senin oralarda? Biz birbirimize yetemiyor muyduk? Her şeyimiz yok muydu? Bizi zengin edecek her şeye sahip değil miydik? Yoksa eksik olan şey kişiliğimiz miydi? Sanırım sen onu o gittiğin yerlerde arıyordun. Ama ben değil. Benim için eksik olan tek şey evimi ve hayatımı yönetecek iyi bir yöneticiydi. Bu yüzden seni seçmiştim. Ama yanılmışım.
Senin bu güne kadar yaptığın her şey, mahallenin tefecilerini daha da zengin etti ve yeni tefeciler çıktı piyasaya. Senden önce mahallede birkaç tefeci varken, şimdi onlarca var. Sen o kadar çok değiştin ki, tefecilerin sayılarının artmasını bile övünç yaptın kendine.
Artık şunu bilmeni isterim: Senin tılsımın bozuldu ve büyü dağıldı. Senin ne olduğunu ben çok iyi kavradım. Şimdi keşke zamanında babamın sözünü dinleseydim diyorum. Onun da dediği gibi, sana bir beş yılımı daha verirsem artık dövecek dizim de kalmaz. Bunu biliyorum.
Sana son sözüm, artık insanların inançlarını, umutlarını, beklentilerini, çaresizliklerini kullanarak onları kandırıp kullanma. Bunun vebalini ödeyemezsin. Tabi içinde bir yerlerde azda olsa vicdan ve Allah korkusu kaldıysa...
Ben artık seni bırakıyorum. Sana gittiğin yolda mutluluklar dileyemem. Çünkü bu yolun sonu hem senin için, hem de birlikte olduğun insanlar için hiç iyi şeyler getirmeyecek. Ben baba evine dönüyorum. Elveda...
Sen de meydan meydan dolaşıp benimle birlikte olmak istediğini adeta haykırmıştın. Beni nasıl mutlu edeceğini, benim için neler yapacağını, benimle birlikte yürüyeceğini, benden ayrılmayacağını, beni bırakmayacağını ve beni aldatmayacağını vaat etmiştin meydanlarda. Hatta gönderdiğin aracılarla eğer seni kabul etmezsem sahipsiz kalabileceğimi, başkalarının gelip bana kötülükler yapabileceği haberlerini göndermiştin. Bundan çekinmedim değil. Sahipsiz kalmaktan korktum açıkçası ve başkalarının zarar vermeye gelmesinden de. Vaatlerini, gönderdiğin haberleri ve iyi bir aileden geldiğini düşününce artık kararımı verdim ve seni kabul ettim.
Nerdeyse beş yıllık bir birlikteliğimiz oldu. İlk başlarda mutlu ve umutluydum. Daha önce geçirdiğim travmaları senin sayende üzerimden atabileceğime ve yine senin sayende hayatımda yepyeni sayfalar açabileceğime inanıyordum. Sana ve vaatlerine o kadar güvenmiştim ki, sanki bana yepyeni bir dünya vaat ediyordun. Açıkçası beni büyüledin.
Ancak zaman ilerledikçe bir şeylerin ters gittiğini fark etmeye başladım. Seninle yaşadıklarımın öncekilerden pek de farkı yoktu. Vaatlerini unutmuş gibiydin, dahası beni unutmuş gibiydin. Verdiğin sözleri sorduğumda hep ertelemeye ya da duymazdan gelmeye başladın. Benim isteklerimi hep göz ardı ediyordun. Bana hep biraz daha bekle diyordun. Biraz daha bekle, her şey düzelecek. Benden fazla başkalarıyla ilgilenir olmuştun. Başkalarıyla konuşuyor, başkalarının dertlerini dinliyor ve hep onlara yardımcı oluyordun. Onlar ailemizden bile değillerdi ama sen hep onlarlaydın. Oysa senin yanında ben vardım, kardeşlerimiz vardı ve akrabalarımız vardı ve komşularımız. Biz vardık ama sen hep yabancıları tercih eder olmuştun. Sendeki bu değişikliğe bir anlam veremiyordum. Nasıl oldu da bu hale geldin, halen anlamış değilim.
Ben seninle birlikte helal lokma yiyeceğimizi, evimize asla haram girmeyeceğini düşünüyordum. Ama bu olmadı. Sen isteyerek ve bilerek evimize haram soktun. Faizli krediyle ev aldın, araba aldın. Dahası soframıza domuz eti bile sokmaya kalkıştın. Güzel bir evimiz ve arabamız olmasını ben de isterdim. Ama isterdim ki bunu kendi alın terimizle kazandığımız helal paramızla alalım. Ama bu senin işine gelmedi.
Sahi sen benim domuz eti yemediğimi ve asla yemeyeceğimi nasıl bilmiyordun? Bilmiyor olamazsın. Sen benim inançlı olduğumu da biliyordun. İnancım yüzünden birtakım sıkıntılar yaşadığımı da. Sen bana bu sıkıntıları aşmamda yardımcı olacağına söz vermiştin. Unuttuğun bütün sözler gibi hani. Bunu da unuttun.
Aslında bende çok ayrı bir yerin vardı biliyor musun? Dedim ya, diğerlerinden çok farklı olacağını düşünmüştüm. Dürüst ve çalışkan biri diyordum, bizi ele muhtaç etmez. Çalışır kazanır, evimizi geçindirir diyordum. Ya sen ne yaptın? Hep borçlandın ve borçlarını ödemek için de evde ne varsa sattın. Şimdi benden bir beş yıl daha istiyorsun. Sana kızdığımı anlamışsın ve yine meydan meydan dolaşıp vaatler veriyorsun bana. Yine aynı oyunu oynuyor, yine seni kabul etmezsem kötü adamların bana kötülük yapacağını duyuruyorsun. Ama yazıktır ki ben senden daha fazla kötülük gördüm. Bana önce umutlar verdin, sonra kandırdın. Umutlarımı yıktın yani. Oysa ben sana elimden gelen tüm desteği vermiştim.
Benim için çalışman gerekiyordu, başkaları için değil. Yabancılar için değil. Kendi evin için çalışman gerekiyordu. Hâlbuki sen evde ne varsa, hepsini yok pahasına yabancılara sattın. Sana neden tekrar güveneyim? Beni tekrar kandırman için neden bir beş yılımı daha sana vereyim. Senin ne olduğunu anlamadım mı sanıyorsun. Sendeki ikiyüzlülüğü daha göremedim mi sanıyorsun. Sen beni bu kadar cahil mi sanıyorsun. Aslında sana gelmeden önce babam beni uyarmıştı. Gitme demişti. Gitme çünkü diğerlerinden hiç farkı yok. Seni kullanacak demişti. Evine sadık değil demişti.
Bir ara günlerce o ülkeden o ülkeye gittiğinde nerdeyse eve hiç gelmeyeceğini düşünmüştüm. Acaba yanlış birini mi bekliyorum demiştim kendi kendime. Benim değil başka birinin eşi mi bu? Sahi ne işin vardı senin oralarda? Biz birbirimize yetemiyor muyduk? Her şeyimiz yok muydu? Bizi zengin edecek her şeye sahip değil miydik? Yoksa eksik olan şey kişiliğimiz miydi? Sanırım sen onu o gittiğin yerlerde arıyordun. Ama ben değil. Benim için eksik olan tek şey evimi ve hayatımı yönetecek iyi bir yöneticiydi. Bu yüzden seni seçmiştim. Ama yanılmışım.
Senin bu güne kadar yaptığın her şey, mahallenin tefecilerini daha da zengin etti ve yeni tefeciler çıktı piyasaya. Senden önce mahallede birkaç tefeci varken, şimdi onlarca var. Sen o kadar çok değiştin ki, tefecilerin sayılarının artmasını bile övünç yaptın kendine.
Artık şunu bilmeni isterim: Senin tılsımın bozuldu ve büyü dağıldı. Senin ne olduğunu ben çok iyi kavradım. Şimdi keşke zamanında babamın sözünü dinleseydim diyorum. Onun da dediği gibi, sana bir beş yılımı daha verirsem artık dövecek dizim de kalmaz. Bunu biliyorum.
Sana son sözüm, artık insanların inançlarını, umutlarını, beklentilerini, çaresizliklerini kullanarak onları kandırıp kullanma. Bunun vebalini ödeyemezsin. Tabi içinde bir yerlerde azda olsa vicdan ve Allah korkusu kaldıysa...
Ben artık seni bırakıyorum. Sana gittiğin yolda mutluluklar dileyemem. Çünkü bu yolun sonu hem senin için, hem de birlikte olduğun insanlar için hiç iyi şeyler getirmeyecek. Ben baba evine dönüyorum. Elveda...
Kategori:
ask-a dair,
elveda sevgilim
elvada demek kolay deil ..
ama bir gün demek zornda bırakıyor hayat.
Hayatta karşımıza çıkan ve çıkacak olan her kişi, bizi kaderimizde olacağımız insan yapmak için var. Bu yüzden, ne kadar ayrılıklarda üzülsekte yolumuza devam etmeliyiz. Hani belki bir sonraki ten senin gerçek eşindir, bilemzsin...